29 Nisan 2009 Çarşamba

Efsane geri mi geliyor?


Futbol tarihinin en büyük yıldızlarından olmasına rağmen yaşadığı talihsiz sakatlıklar ve kendine bakmaması sonrası 2-3 senedir kaybolan....

Futbol piyasasındaki hatta youtube,google aramalarinda bile 2. Ronaldo durumuna düşen efsane golcü Brezilya topraklarında yeniden doğuyor sanki...

Corinthias'ta 10 maçta 8 golle çok formda bir şekilde ilerliyor... Bu vucüdubiraz daha forma sokarsa,ani hizlanmalari ve çevikliği olmasa da bunun yerini alan tecrübesiyle ve öldürücü son vuruşlarıyla en azından bizi kendini izleme şerefinden mahrum bırakmaması bileyeterli aslında....

Efsaneyi hatirlamak isteyenler için kendisinin top 20 golü...

18. ve 13. gol ise bizi geçmişlere götürüyor ki bi Hasan Şaş vardı o zamanlar off offf...

Türkiye'nin Etkileri

Elimizden kaçıp giden, şimdinin Dünya Yıldızı Franck Ribery...
Türkiye'yi unutmadığını bize Almanya'lardan gösterdi...



Bu şakayı öğrense öğrense Sabri'den öğrenmiştir herhalde...

Yvonne Strahovski

Elisha Cuthbert'ten sonra televizyon dünyasında çok ilgimi çeken biri yoktu ta ki...
"Dijital çağın zoraki ajanı" :) Chuck'ın sevgilisiyle tanışana kadar...


Tanışmayanlar için Yvonne Strahovski...

28 Nisan 2009 Salı

Aman çok özenmeyelim

Yukarıda Maurinho - Cassano ikilisini görüyoruz... Bunun bizim ülkemizde olduğunu düşünün birde... Yer yerinden oynardı herhalde.... Eğer bir frikik golü atarsa Sabri'den böyle bir hareket bekleyebilirim belki....

Asıl soru şu ki bu hareketin Fatih Terim'e yapıldığını yada bu hareketi Shabani Nonda'nın yaptığını düşünelim aman ki ne aman!!!

Orduspor İncelemesi - 2

Ve geldik memleketimin takımının parlayan isimlerine, ilk yazıda da belirttiğim gibi başarısız ve yanlış transfer politikalarının ardından bu sene doğru yapılan birkaç şey var Orduspor'da...
1. Doğru yabancı tercihler...
2. Altyapıya verilen önem....
Sene başında yönetime talibin çıkmadığı dönemlerde vali yardımcısının ve birkaç Orduspor sevenin sayesinde doğru - yanlış transferler oldu... Bu isimlerin çoğu 2. yarıyı göremesede önce Süper Lig takımlarına önerilen 2 yabancı isim bugün Orduspor'dan bile fazla konuşuluyor...

Bank Asya Gol Krallığında 32. hafta sonunda 21 golle gol krallığında bulunan şu anda birçok süper lig takımının ağzını sulandıran 1988 doğumlu Bruno Mezenga lakablı Bruno Ferreira Mombra Rosa.
Orduspor'un attığı 46 golün neredeyse yarısını üstlenen Bruno sanılanın aksine klasik brezilyalı gibi çevik, hızlı, dribblingi seven futbol tarzi yerine daha çok Süper Mario Jardel' e benzeyen kusursuz bir son vuruş yeteneğine sahip bir isim... Son Karşıyaka maçında rakibin 2 uzun stoperine rağmen bütün topları indirebilecek yetenekte hava hakimiyetine ve güçlü bir fiziğe sahip, daha yaşının çok genç olmasına rağmen son vuruş anlamında Süper Lig'in bile üstünde bir isim (İspanya Gol Kralına selamlar olsun)... Eğer kendini topla oyun anlamında biraz daha kuvvetlendirebilirse Türkiye Ligi ciddi anlamda bir forvet kazanıyor.

2. isim ise Gana'lı Jerry Akaminko, Manisaspor`un Bank Asya için çok üstün olan takımını saymazsak kesinlikle bu ligin en iyi oyuncu... Kendisi stoper olarak gelmesine rağmen, çevikliği ve top kullanma kabiliyeti sayesinde defansın sağında solunda her bölgesinde kusursuzca oynamakta... 1988 doğumlu olmasına rağmen ciddi bir fizik gücü ve bitmeyen enerjisiyle Süper Lig'in en büyük sıkıntısı bek mevkine ciddi anlamda çözüm olabilecek bir isim...

Bu 2 ismin en büyük sıkıntısı ise sözleşmeleri... 2 isim de kiralık olarak geldiler Orduspor'a, sözleşmelerinde belli bir bonservis bedeline Orduspor'un alma hakkı olmasına rağmen, Orduspor`un bu ücretleri ödemeye gücü olacak mı asıl soru bu... Bruno için çoğu medyada Fenerbahçe, Trabzsonspor isimleri geçsede bu isme en yakın klubün ciddi bir transfer politikası izleyen Denizlispor'un olduğu konuşuluyor... Jerry ismi içinse Sporting Lisbon'a kadar takımlar konuşuluyor... Bank Asya'dan avrupaya transfer olmayı becerebilirse beni haklı çıkaracaktır ama yine benim tahminim Süper Lig'ten bir takıma transfer olacağı...

Gönlümüzden geçen bu 2 isimin de Orduspor'da kalması ve bir kaç yeni transferle gerçek anlamda Süper Lig'i zorlayacak bir ekip yaratılması....

Tabi ki Orduspor bu 2 isimden ibaret değil Süper lig tecrübesi olan Fatih Şen, Aytekin Viduşlu ve Mehmet Şen'le beraber 2. yarıyla beraber altyapıdan parlayan birçok isim var Orduspor'da...
Stoper bölgesinde oynayan 1988 doğumlu Rıdvan Koçak bundan 2-3 sene sonra kesinlikle çok başarılı yerlere gelicek.... Uzun boylu, çevik, çok savaşçı ve yeterli seviyede oyun kurma yeteneğine sahip Türkiye'deki stoper eksikliğini giderebilecek bir isim... 1983 doğumlu Alaattin Tosun ise Almanya'dan gelen bugünlerde herkesin aradığı oyunu 2 yönlü oynayabilen bir isim... Tek dezavantajı kısa boyu, buna rağmen bitmeyen enerjisi ve ortasahadan oyun kurma yetisiyle Bank Asya Ligine fazla gelen bir isim... Yine altyapıdan 1988 doğumlu Müslüm Yelken izlenmesi gereken genç bir yetenek...

Orduspor son yıllarda izlediği başarısız transfer politikalarından sonra bu sene ilk defa takımı doğru yabancı isimler, tecrübeli isimlar ve Altyapıdan Ordulu gençleri çıkararak doğru bir işe başladılar... Bu politakayı bu isimleri kaybetmeden devam ettirebilirlerse Süper Lig Orduspor'a çok da uzak değil...

27 Nisan 2009 Pazartesi

Galatasaray:1 Ankaraspor:1

Bugün çoğu blogda,forumda veya yorumlarda olanı dökeceğim bu maç hakkında sahada kalan ilk 11 olarak çok hücum oynayacak bir takım olarak gözüksekte golü bulunca nedense!! geriye yaslanan bir takım oluyoruz...


Burda bir kabahat varsa bunu yapan oyuncuda değil buna izin veren teknik direktörtedir... Lincoln'e, Kewell'a savunma yaptırmak değil bu tarz oyuncuların hücum yönlerini kullanmak marifettir... İlk yarıdaki üstün oyunu, hele hele golü yedikten sonraki 2 dakikada yakaladığımız 2 net pozisyonu hazırlayabilecek bir hücum gücünü bu kadar geriye yönelik oynatmanın mantığı nedir merak ediyorum. Üzülerek söylüyorum ki, Bülent Korkmaz mantalite anlamında ciddi derecede sınıfta kalmıştır... Büyük ihtimalle de sene sonunda bunun sonuçlarına katlanacaktır...

Orduspor İncelemesi-1

Ordu'ya kadar gelmişken Ordusporumuzun maçını izlemeden dönmek olmazdı.Bank Asya da 6.sırada 48 puanlı Karşıyaka'ya karşı oynanacak maç, üstümüzdeki diğer 2 rakibimizin (Adanaspor ve Ç.Rize) de yenilmesiylebir anda Orduspor'a Play-Off şansı doğurdu ve alınacak 3 puan çok önem kazndı.

Sene başında Yönetim-Belediye-Valilik arasındaki anlaşmazlık yüzünden diğer takımların bu kurumlardan aldığı yardımların yanında neredeyse 0 destek aldı Orduspor. Geçen seneki başarısız Suat Kaya ve Galatasaray altyapısı denemesinden sonra tekrar eski başarısız transfer politikasına (1 yıllık oyuncu alma) dönüldü. Bu sene yapılan 2 olumlu şey vardı ki süper ligde bile konuşulan 2 yabancı transfer yapıldı (Bruno ve Jerry Akaminko) ve de ligin 2. yarısındaki başarısız sonuçlar sebebiyle takımda altyapıdan gelen oyunculara yer verildi. Ve bu isimler oynamaya başladıkça yeteneklerini ortaya koymaya başladılar.

Gelelim Karşıyaka maçına, maçın başından sonuna kadar baskın taraf Orduspor'du defanstaki başarısı, topu daha fazla tutan taraf olmasına rağmen hücum bölgesinde gol pozisyonu olarak etkili olamadı. Birkaç tehlikeli atak gelse de, gol sonunda Mehmet Şen'in kişisel becerisiyle geldi.
Maça Karşıyaka tarafından bakarsak ise bu takım nasıl 6. sırada anlayabilmiş değilim, 19 numara Furkan dışında göze batan tek oyuncu zamanında Galatasaray'ı beğenmeyen Kerem İnan'dı.

Taraftar olaraksa süper lige çok çok uzak bir taraftar kitlemiz var. Maçlardaki taraftarlığı hakemlerle akrabalıklarıyla sınırlayan, her uzun saçlı rakibi "Ayşegül" diye nitelendirip kendi oyuncularına bile küfredip maçın en önemli dakikasında küstürebilecek saçma sapan bağırışlarla geçti.Bağırış diyorum çünkü maç boyu tezahürat denecek tek ses birleşimini kardeş klüp 15 kişilik Karşıyaka'lı taraftar grubu yaptı. Bu anlamda çok güçlü olan Karşıyaka'lıları tebrik eder ve biraz da bizlere nasıl taraftarlık yapılır konusunda örnek olmasını diliyorum.
Sonuç olarak Orduspor çok önemli bir maçtan 3 puan aldı, ve son 2 haftaya Play-Off ihtimaliyle girdi. Bu takımın, şehirin, iş adamlarının ve taraftarın gerçek anlamda akıllanması için süpriz bir şekilde de olsa 1 seneliğine Süper ligi görmesi lazım.

Takım ve şehir olarak incelediğimizde ortaya bunlar çıkıyor, oyuncu olaraksa uzun bir yazı gerekebilir Orduspor hakkında. Herkesin merak ettiği Bank Asya Gol Kralı Bruno Ferreira Momra Rosa, bence Bank Asya'nın bu seneki en iyi transferi Jerry Akaminko altyapıdan çıkan gençler ve diğerleri hakkında kısa süre içinde sizi bilgilendireceğim. Elimde çok yazı birikti, takip etmeye devam :).

21 Nisan 2009 Salı

Yine Memleket Yolları...

İşe yeni başlayıp hemen izne ayrılanlar gibiyim, biliyorum ama aynı zamanda öğrenci de olduğumuzdan bulduğumuz en kısa tatillerde (23 Nisan) bile kendimize tatil yaratıyoruz. Bir gün öncesi ve bir gün sonrası dersleri ekilerek tam 5 günlük bir tatil bekliyor beni....



Bu seferki tercih ise 6 aydır gidemediğim memleketim Ordu...Bloga Ordu'da devam edebileğime inanıyorum.... Zaten şu anda bu blogla ilgilenenlerin çoğu olan arkadaşlarımın bir kısmı da beni orda bekliyor... Burdan beni bekleyin diye sesleniyorum onlara...

Plan şudur ki,

İlk gün aile ziyaretleri...

2. gün sabah Dıgı'da Karadeniz Pidesi öğlen gırgır-şamata-nargile-PS3 ve bilimum benzeri zaman öldürücüler.... Boztepe veya kapatılmış bir evde şarap gecesi (Yerseniz!!)....

3. gün sabah Dıgı'da Karadeniz Pidesi öğlen gırgır-şamata-nargile-PS3 ve bilimum benzeri zaman öldürücüler.... Sonu Boztepe'de bitecek bir gün daha...

4.gün sabah Dıgı'da Karadeniz Pidesi öğlen gırgır-şamata-nargile-PS3 ve bilimum benzeri zaman öldürücüler.... Cumartesi'ye tekabül eden bu gün özel olarak ayırtılmıştır...

5.gün aile ziyareti ve eve dönüş...


19 Nisan 2009 Pazar

İbb: 0 Galatasaray : 1

Sivasspor, Beşiktaş'ın puan kaybettiği ve Fenerbahçe'nin kaybettiği bir haftada en azından bu şansızzlığı yıkabilmek açısından, kazanabilmek gerçekten çok önemliydi... Cezalı ve sakatlarımızın çok olduğu bu haftada tam döndü derken Emre Güngör'ü tekrar kaybettik...
Umarım sakatlığı ciddi değildir ve umarım bu sakatlıkta erken oynatılma gibi bir sağlık ekibi hatası yoktur....

Bu durumdaki 3 puana sevinmek en doğrusu, sene sonuna kadar da bu şekilde futbol oynamadan kazanılacak 3 puanlara kimsenin laf edeceğine inanmıyorum çünkü bu takımın şampiyonlar ligine ihtiyacı var.... Kaptanımızın takımımızın başına geldiği gün dediği "Galatasaray'ın nasıl oynaması gerektiğini biliyorum..." deyişini en azından mantalite olarak bize göstermesi gerekmektedir bence...


Bülent Korkmaz'ın kredisini fazla olmadığı bir maçta bu kadar eksiğine rağmen bir ara kendi mevkisi için düşünülen Abdullah Avcı'dan aldığı 3 puan ona çok şey kazandırdı, Semih`i oyuna sürmesi, Lincoln`le olasi problemlerini çözmesi, Nonda`daki istek anlamindaki değişim ve geldiği günden beri ilk defa doğru değişiklikler onun için avantaj hanesine yazılacaklar...

Fakat Barcelona' nın İniesta-Xavi-Keita yla beslediği 4-3-3 ü Ayhan - Barış- Mehmet Topal' la denemesi ve bu yanlışından dönmemesi biraz kafa karıştırdı bende... Galatasaray'ın önünde onca sakat ve cezalıya rağmen çok kolay 4 maç var ve bu haftalarda rakipler çok kolay puan kaybedebilir... Bu haftaları hatasız geçirebilir ve biraz daha kondisyon ve hücumsal anlamda kendimizi ileri götürebilirsek takımımızın şampiyonluk şansı bile olabilir....

Bunun dışında birkaç isme değinmek istoyorum...

De Sanctis, formu takımını tanımasıyla gitgide artiyor... KAlede güven veren isimler kategorisine giriyor gözümde... Özellikle Bebe' nin kafasını kurtarması gerçekten maçın kadar anıydı...

Hakan Balta, kendini bir türlü sol beke atamayan Hakan stoperde harikalar yaratıyor, Popescu`dan beri aradığımız defanstan oyun kuran isim olma yolunda kusursuz bir şekilde ilerliyor...

Lincoln, Adnan Polat'ın zorlaması ve sonunda Bülent Korkmaz' ın da onu kazanmayı denemesine rağmen ya sistemimizin verimsizliğiyle alakalı ya da artık tamamen takımdan kopması sebebiyle kendini oyuna katamayan isim olmuştur... Hele ki sağdan yaklaştığı pozisyonda rakibi geçmesine rağmen o kadar lakayit davranmıştır ki seyircilileri çılgına çevirmiştir...

Shabanı Nonda, benim için maçın en önemli ismi Nonda'ydı... Geçen sene ona tapanların bile gösterdiği form durumundan sonra şikayetçi olduğu bir isimdi... Oynadığı maçlarda kötü-iyi değil ama aşırı derecede isteksiz oynamaktaydı... Bugün ise o kadar istekli başladı ki, bizde bir umut bıraktı... Hep böyle oyna canımı ye...

Ve Semih Kaya... İsmi zaten oynamadan efsane olmuş genç yeteneğimizdi bizim... Ameliyat masasında bile Galatasaray' a olan aşkının hikayesi dillere destandır zaten...Ve sırayla Servet, Meira, Emre ve Emre`yi kaybettikten sonra forma sirasi ona geldi ve bugün kimseyi utandırmadı...
Bebe'nin vurduğu bir kafa topu dışında geri kalan her topu kazandı neredeyse... Hırslı bir oyun yapısı olması çok iyi ve daha yaşının 17 olduğunu düşünürsek, bu sakatliklar belki de bize çok büyük bir yıldız kazandıracaktır...

Yalnız hocamız Bülent'in de dediği gibi pozisyon alma ve de hızlanma konusunda ciddi derecede eksikleri var... Fakat başında türk futbolunun en büyük defanslarından Bülent Korkmaz'ın olması ve düzgün çalışmayla bu eksiklik giderilebilir... Ona güveniyoruz, ondan tek istediğimiz başındaki (Bülent Korkmaz) ve yanındaki isimleri (Emre Aşık, Servet Çetin, Hakan Balta) örnek alması....




Ligi domine etmek!

Bayern Münich ve Lyon'un Cem Yılmaz deyimiyle "master degree" derecesinde becerdikleri iştir... Küçük liglerin uzun süreli şampiyonları için de aynı şey söylenebilir... Nedir değinmek istediğim konu;

Transfer politıkasını kendi liginin diğer takımlarının parlayan isimlerini o veya bu şeklilde alıp hem rakibi zayıflatmak hemde ligi bilen oyuncularla risksiz transfer yapıyor olmak...



Bayern Munich`in 2002-2003 senesinde büyük çıkış yakalayan Bayer Leverkusen'in en değerli 3 oyuncusunu (Ballack, Ze Roberto ve 1 sene gecikmeli olarak Lucio) alip Bayer Leverkusen`in cıkışını bir anda durdurmuş ve Bayern Munich'e o aradığı başarıları kazandıran transferler olmuştur...




Lyon ise aynı politikayı Fransa ligine uygulamış ligde parlayan bütün isimleri ederi ne ise verip hem rakiplerine kaptırmamış hemde rakip takımları zayıflatmıştır... Zaten Ligue 1 deki bütün oyuncular öncelikle Lyon'a ordan da kendilerini Avrupa'nın daha büyük takımlarına atma mücadelesi içindeler... Lyon Bayern Münich'in tersine aldığı oyuncular 1-2 sene içinde çok yüksek meblağlara pazarlayan ve bu parayı ligin yeni yıldızlarına harcayan bir takım... Bu transfer politikasında da Sylvain Monsoreau ismi dışında aldıkları bütün isimlerde yüksek derecede kar bırakmaları da bu işi çok iyi bildiklerinin işareti zaten...


Ligin bu anlamda domine edilmesi tabiki hoş değil, ama sonunda son 2 senedir hem Ligue 1 hem de 1. Bundesliga`da sistemi reddeden takımlar ortaya çıktı... Bakalım sene sonunda bu sistem yine kazanıcak mı?

Bayern Münich ve Lyon'un kendi liglerinden olan transferlerine bakalım şimdi de; bu ismlerin bazilari bosman kuraliyla bazilari yüksek meblağ ile alınsada isimlerin o ligler ve ayrıldıkları takımlar için önemini düşünürsek ve Lyon'un pazarlama stratejisini verilen yüksek paralar bile bu 2 takım için sıkıntı yaratmıyor....

Bayern München
2009-2010 Ivıca Olic (Hamburg) , Alexander Baumjohann (B.Mönchengladbach)
2008-2009 Tim Borowski (W.Bremen)
2007-2008 Hamit Altıntop (Schalke 04) , Marcell Jansen (B.Mönchengladbach),
Miroslav Klose (W.Bremen)
2006-2007 Van Buyten (Hamburg Fc) , Lucas Podolski (Fc Köln)
2005-2006 Valerian Ismael (W.Bremen)
2004-2005 Torsten Frings (B.Dortmund) Lucio(B.Leverkusen)

ve öncesinde BayerLeverkusen'i biritip Bayern Münihi coşturan Micheal Ballack, Ze Roberto ve Sebastien Deisler transfleri...

Lyon Fc
2008-2009 Hugo Lloris, Ederson (Nice), Mensah (Rennes), Pjanic(Metz), Jean II Makoun(Lille)
2007-2008 Mathieu Bodmer, Kader Keite (Lille)
2006-2007 Toululan (Nantes) , Alou Diarra (Lens), Kim Kallstrom (Rennes), Squillaci (Monaco)
2005-2006 Pedretti (Marsilya) , Monsoerau ( Schoux)
2004-2005 Eric Abidal (Lille)
2003-2004 Micheal Essien (Bastia) , Malouda (Guingamp)

18 Nisan 2009 Cumartesi

İlk yazı - Dean Saunders

İlk yazı çok önemlidir blogcular için...

İlk aşklarını yazanlar, çocukluk anılarını yazanlar, ilah şarkıcılara yazanlar, izledikleri son film hakkında konuşanlar bu böyle gider...



















Bense ilk yazımı beni Galatasaray'ıma bağlayan ilk isime gidicek... Dean Saunders...

Dili dışarda bir adalının, 1995 yılında ülkemize geldiğinde daha 9 yaşındaydım... Babamın fanatik Galatasaray'lı olmasından bizde Galatasaray'lıydık o zamanlar.... Ama hani amcanın dayının hatta mahalle abilerinin bile aklımı çelebileceği bir yaş.... Yine babam ve ekürisiyle türkiye kupası finalini izlemeye bir yerde toplandık bizi 3 çocuk bir odaya kapattılar,biz maçı küçük bir televizyondan izliyoruz...

Başarısız bir Torino mücadelesi sonrasında geri dönen Hakan Şükür'ün yanındaki isim bu sefer Dean Saunders... Amansız ( Şimdinin amansız olunması gibi değil tabi) bir mücadele var sahada... Dakikalar 117 yi gösterdiğinde ise bizim Galli'nin o kusursuz golü geliyor... O anda içimi kaplayan Galatasaray sevgisi bugünlere getirdi kendini...(Bunda Souness - Bayrak ikilisinin de etkinin olduğu aşikar tabi)... Ne Kral Hakan Şükür ne süper supporter striker Arif Erdem ne Süper Mario Jardel ne de Pembe Panter Baros onun yarattığı etkiyi yaratamadı bende... Metin Oktay' ı sadece eski görüntülerde izleyebilen biri için, Dean Saunders onun etkisini yarattı bende... Şimdi her ne kadar bize büyük sevinç yaşattıran Galatasaray'lı oyuncularımıza teşekkür ediyorsam da bir o kadar da bu isme teşekkür ediyorum....

Teşekkürler Saunders.... Teşekkürler Adalı...

Merhaba yok mu?


Okumaktan bıkıp yazmaya karar veren birini oynayacağım bu forumda....

Kendimle alakalı, dışarıdan yakaladıklarım, gündemi oluşturan her konuda aklımdakileri sizinle paylaşmaya çalışacağım...
Hepinize simdilik sadece merhaba, gerisi mi ?
Gerisi çok yakında...